Hava Durumu

#Akdeniz Üniversitesi

TOURISMJOURNAL - Akdeniz Üniversitesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Akdeniz Üniversitesi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Caretta Carettaların Isırma Vakaları Turist Kalabalığıyla Bağlantılı Haber

Caretta Carettaların Isırma Vakaları Turist Kalabalığıyla Bağlantılı

Antalya sahillerinde son dönemlerde yaşanan caretta caretta ısırma vakalarına değinen Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu "Yumurta bırakabileceği yerler şu anda insanlar tarafından işgal altında, kalabalıktan rahatsız olan ve zamanında çıkıp yumurtayı bırakamadığı için verdiği bir tepki olabilir" dedi. Sevimli görüntüsüyle dikkat çeken caretta carettalar, son zamanlarda ısırma vakaları ile gündem geliyor. Bir kaç vatandaşın denizde caretta carettalar tarafından ısırıldığını belirtirken, Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, caretta carettaların bu dönemlerde yumurtlama ve yumurtadan çıkış dönemi olduğunu, sahillerin ise insanlar tarafından işgal edilmesinden dolayı yumurta bırakamayarak strese girdiklerini belirtti. "Her yer insan, hayvanların çıkabileceği bir ortam yok" Gökoğlu, geçmiş yıllarda deniz kaplumbağası ısırma vakalarının Lara bölgesinde yaşandığı, bu yıl ise Konyaaltı sahilinde şu ana kadar 2 ısırma vakası görüldüğünü belirtti. Yaz dönemi olması nedeniyle Konyaaltı Sahili'nde insan yoğunluğu yaşandığını belirten Gökoğlu, "Şimdi Carettaların hem yavruların çıkış zamanı, hem de ebeveynlerin yumurtaya çıkış zamanı. Bazıları erken çıktı. Her yer insan, hayvanların çıkabileceği bir ortam yok. Çok kalabalık turizmin en yoğun olduğu dönem. Geçtiğimiz günlerde yine Konyaaltı'nda havyan kıyıya çıkmaya çalışıyor. İnsanlar toplanmış başında kamera ve telefon ışıklarını kullanarak hayvanın çıkışını çekmeye çalışmışlar. Hayvan dönüp gidiyor, çıkmıyor karaya" dedi. "Hayvanların yaşamına müdahale ediyoruz" Caretta Carettaların yumurtlamak için sessiz ve sakin yerleri tercih ettiğini ancak insanların gerek telefon ışıkları, gerekse meraktan başında toplanarak yaşamına müdahale ettiğini söyleyen Gökoğlu, "Farklı bir görüntüde de hayvan kumu kazmak için uğraşıyor. Yine başında insanlar ışık tutuyorlar ve konuşmalar var. Hayvan bundan rahatsız. Bu tür hayvanlar gece sessiz sakin yere çıkar. Ve oraya yumurtasını bırakarak geriye döner. Her taraf insan, dolayısıyla biz bu hayvanların yaşamına müdahale ediyoruz. Bunların yaşam alanı o kumsalla, deniz arasındaki bölge. Dolayısıyla bu kadar kalabalıktan rahatsız olan ve zamanında çıkıp yumurtayı bırakamadığı için verdiği bir tepki olabilir. Konyaaltı'nda şimdiye kadar böyle bir vaka yoktu. Ama Lara tarafından bazı vakalar vardı" ifadelerini kullandı. "Vakalar genellikle öğlen saatlerinde yaşanıyor" Isırma vakalarının özellikle öğlen saatlerinden yaşandığını, bunun nedeninin de suyun bulanık olması nedeniyle seçemediği ve insan vücudunu denizanası sanması nedeniyle yaşanabileceğinin altını çizen Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, "Vakaların saatlerine bakarsanız hep öğlen sonudur. Saban karadan denize doğru bir esinti olur. Deniz sakindir, hiç dalga yoktur. Öğlen saatlerinde sert bir meltem çıkar, o meltemle birlikte deniz dalgalanır ve Lara tarafında da deniz sığ olduğu için bulanır. Bu tür hayvanlar bu bulanıklıkta seçemediği için beyaz tenli vatandaşlara muhtemelen denizanası diye ısırma vakaları oluyor. Ama dikkat ederseniz hep öğlen sonu olur bu vakalar. Konyaaltı'nda şu ana kadar yoktu, bu sene 2 vaka var" şeklinde konuştu. "Yaşam alanları işgal altında" Denizlerin caretta carettaların yaşam alanı olduğunu ve sadece yumurtlamak için karaya çıkan canlılar olduğunun altını çizen Gökoğlu, "Muhtemelen bahsettiğim gibi hayvanın yumurta bırakabileceği yerler şu anda işgal altında insanlar tarafından muhtemelen bundan dolayı verdiği bir tepki olabilir. Yumurtlamak için çıkamıyor. Çıkamayınca ‘Çekilin sahamdan' dercesine verdiği bir tepki. Bu hayvanların yaşam alanı su, bizim yaşam alanımız kara. Karaya adapte olmuş insanlar, dolayısıyla su yaşamını insanoğlu her yerde etkiliyor. Milyonlarca insan denizde, sahilde şu anda, oysa bu hayvanlar çıkıp yumurta bırakacaklar. Yaşam alanlarının işgal edilmesine verdiği bir tepki olabilir diye düşünüyorum" dedi.

Antalya Falezleri İçin “Kesin Koruma” Uyarısı: Beton Tehlikesi Video Galeri

Antalya Falezleri İçin “Kesin Koruma” Uyarısı: Beton Tehlikesi

Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Dipova, falezlerin bir bölümünün "kesin korunacak hassas alan" statüsünden çıkarıldığını belirterek, "Bu koruma hassasiyetini azaltan ve o bölgelerde bir takım turizm uygulamalarına izin veren uygulama" dedi. Antalya falezlerinin dünya ölçeğinde nadir görülen jeolojik miras alanı olduğunu da hatırlatan Dipova, "Bu doğal yapıları korumak sürdürülebilir turizmi desteklerken, birtakım sınırlı işletmelerin kısa vadeli amaçlarla falezlere beton dökmesi, güneşlenme platformları yapması, asansör kurması ve tünel kazması bindiğimiz dalı kesmektir" dedi. Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Dipova, Antalya falezleri üzerinde yapılaşmaya ilişkin önemli uyarılarda bulundu. Aynı zamanda Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şubesi tarafından kurulan Jeomiras Komisyonu'nun başkanlığını yürüten Dipova, falezlerin dünya ölçeğinde korunması gereken jeolojik miras alanları arasında yer aldığını söyledi. "Falezler sadece doğa değil, turizm için de bir değer" Falezlerin jeolojik süreçlerle oluşmuş, ender jeomorfolojik yapılar olduğuna dikkat çeken Dipova, bu yapıların korunmasının sadece bilimsel değil, turizm açısından da büyük önem taşıdığını vurguladı. Dipova, "Jeomiras ve turizm aslında bir çelişki değildir. Tam tersine, jeoturizm kavramı bu iki alanı birleştirir. Antalya'da teknelerle falezleri izlemeye çıkanlar, bu doğal mirası deneyimlemeye geliyor. Tıpkı Kapadokya, Grand Canyon ya da Niagara Şelalesi örneğinde olduğu gibi. Bu doğal yapıları korumak sürdürülebilir turizmi desteklerken, birtakım sınırlı işletmelerin, kısa vadeli amaçları için bir yerlere gidip beton döktünüz, oraya güneşlenme platformları yaptınız, önüne bir asansör yaptınız, içine tünel kazdınız. Bu bindiğimiz dalı kesmektir" ifadelerini kullandı. "Kaya düşmeleri doğal süreç ama yapılar risk altında" Falezlerde zaman zaman yaşanan kaya düşmelerinin, bu doğal yapının oluşum sürecinin bir parçası olduğunu belirten Dipova, "Bu bloklar koparak dik yarlar oluşturuyor. Ancak tehlike, insanların bu süreci bilmeden falez ucuna çok yakın yapılarda uzun süre vakit geçirmesiyle başlıyor" diye konuştu. Dipova, bazı restoran ve işletmelerin hareketli kaya bloklarının üstüne inşa edildiğine dikkat çekerek, "Kışın dahi çatılı ve camlı yapılar insanlara güven veriyor ama risk altındalar. Bir kaya düşmesi onlarca insanın hayatını tehlikeye atabilir" uyarısında bulundu. "Yapılaşmada yaklaşma sınırı şart" Antalya'da geçmiş yıllarda yapılan bazı yapıların, mühendislik esasları göz ardı edilerek falez kenarına fazla yaklaştığını dile getiren Dipova, "Yapı yaklaşma sınırı diye bir kavram var. Bu sınırlar jeoteknik analizlerle belirlenmeli. Ancak Antalya'da ne yazık ki geçmişte bu tür hesaplamalar yapılmadan yapılaşmaya gidildi. Umarım bundan sonrası için aynı hatalar tekrarlanmaz" ifadelerini kullandı. "Bazı falez bölgelerinin koruma dereceleri düşürüldü" Antalyalıların büyük bölümünün falezlerin tamamının sit alanı olduğunu düşündüğünü ancak bunun doğru olmadığını ifade eden Prof. Dr. Dipova, şöyle devam etti: "Sit tanımları değişti. Bugün 'kesin korunacak hassas alan' ve 'nitelikli doğal koruma alanı' gibi yeni tanımlar kullanılıyor. Ne yazık ki bazı falez bölgelerinin koruma dereceleri düşürüldü. Hiç koruma altına alınmamış bazı bölgeler de var, herhangi bir koruma tanımı yapılmamış. Bazı sebeplerle de bu kesin korunacak hassas alan olan bölgelerin koruma tanımının düşürülerek ikinci dereceye karşılık gelen nitelikli koruma alanı derecesine düşürüldüğünü görüyoruz. Bu birkaç yerde oldu. Bu tabii koruma hassasiyetini azaltan ve o bölgelerde bir takım turizm uygulamalarına izin veren uygulama." "Tahribat geri döndürülebilir, restorasyon şart" Dipova, falezlerin bazı bölümlerinde yapılan güneşlenme platformu, beton dökümü ve çelik yapı gibi insan müdahalelerinin zamanla doğal yapıyı tahrip ettiğini belirterek, şu çağrıyı yaptı: "Bu müdahaleler kalıcı değil. Küçük tahribatları kaldırdığınızda falezler beş yıl içinde eski doğal haline dönebilir. Doğal yapılar için de restorasyon yapılabilir. Antalya falezlerinin tamamı için böyle bir proje başlatılmalı ve tüm bölge yeniden 'kesin korunacak hassas alan' ilan edilmelidir."

Konyaaltı Sahilinde Deniz Tabanı Atıklardan Temizlendi Haber

Konyaaltı Sahilinde Deniz Tabanı Atıklardan Temizlendi

Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu ve Sualtı Sporları Topluluğu üyeleri, Konyaaltı sahilinde gerçekleştirdikleri dalışta deniz tabanını çöplerden arındırdı. Prof. Dr. Gökoğlu, "Denizi adeta çöplük gibi kullanıyoruz" sözleriyle kirliliğin boyutuna dikkat çekti. Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu ve Sualtı Sporları Topluluğu üyeleri, Konyaaltı sahilinde gerçekleştirdikleri dalışla deniz tabanında biriken atıkları topladı. Pet şişeden ıslak mendile, çocuk bezinden çikolata ambalajına kadar çok sayıda atığın bulunduğu temizlik çalışmasında su altındaki kirliliğin boyutu gözler önüne serildi. "Pet şişeler, ıslak mendiller kıyıda bırakılıyor" Dalışın ardından açıklama yapan Prof. Dr. Gökoğlu, temizlik çalışmaları sırasında yaptığı değerlendirmede denizlerin sistematik biçimde kirletildiğine dikkat çekerek, "Bu doğayı çocuklarımızdan, gelecek nesillerden emanet aldık. Ancak biz denizi adeta çöplük gibi kullanıyoruz. Özellikle yaz aylarında Konyaaltı gibi alanlarda yoğun insan hareketliliği yaşanıyor. Yanlarında getirdikleri pet şişeler, ıslak mendiller, ambalajlar genellikle kıyıda bırakılıyor. Rüzgârla denize karışan bu atıklar, su altında ciddi bir kirlilik oluşturuyor" dedi. "Deve kuşu gibi kafasını kuma gömüyor ama vücudu dışarıda" Islak mendillerin denizde çözünmediğini vurgulayan Gökoğlu, bu tür atıkların denizel ekosistem üzerinde ciddi olumsuz etkileri olduğunu ifade ederek şunları söyledi: "Rüzgârla uçuşup denize karışıyorlar ve içeride çözünmedikleri için su altında uzun süre kalıyorlar. Bunun yanında poşetler, plastik atıklar, pet, çocuk bezi, çikolata ambalajı gibi çöpler de birikiyor. Pet şişenin içine çakıl doldurup denize atan bile var. Deve kuşu gibi, kafasını kuma gömüyor ama vücudu dışarıda. Bu da ona benziyor. Halbuki çöp kutuları sadece birkaç metre ileride." "Artık tuzda bile mikro plastik var" Denizlerdeki plastik kirliliğinin zamanla mikro plastiğe dönüştüğünü ve canlı yaşamı tehdit ettiğini dile getiren Prof. Dr. Gökoğlu, bu kirliliğin sadece görüntü kirliliğiyle sınırlı kalmadığını vurgulayarak, "Bu plastikler zamanla çözünüp mikro plastiğe dönüşüyor. Balıktan plaktona kadar tüm denizel canlıları etkiliyor. Sindirim sistemlerini tıkıyor, ölümlerine ve üreme bozukluklarına neden oluyor. Artık tuzda bile mikro plastik var. Doğada zaten böyle bir şey yok, doğanın kendisinde yok" ifadelerini kullandı. "Eğer bu körfez kapalı olsaydı, bugün denize girecek hal kalmayabilirdi" Antalya Körfezi'nin açık bir yapıya sahip olduğunu, bu nedenle kirliliğin kıyıdan akıntılarla ötelenebildiğini belirten Gökoğlu, "Şehrin altından çok sayıda tatlı su girişi var. Lara ile Büyük Liman arasında yer altından gelen çatlak sulardan söz ediyoruz. Bu sular kıyısal kirliliği aşağı doğru sürüklüyor. Eğer bu körfez kapalı olsaydı, bugün denize girecek hal kalmayabilirdi" dedi. Gökoğlu, Antalya'nın turizm gelirine de dikkat çekerek, "Şehrin ekonomisinin büyük kısmı turizmden. Kirli deniz sadece turisti değil, yerliyi de etkiliyor. Dışarıdan gelen insana da mahcup oluyoruz. Plastikler yalnızca görüntü kirliliği değil, aynı zamanda birçok mikroorganizmayı da taşıyor. Bu da hastalık riski demek" şeklinde konuştu.

Boğaçayı’nda Kuş Cenneti: 220 Tür Gözlemlendi Haber

Boğaçayı’nda Kuş Cenneti: 220 Tür Gözlemlendi

Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulan Bilim Kurulu çalışmalarıyla doğal ekosistemi yeniden canlanan Boğaçayı'nda, 220 farklı kuş türü gözlemlendi. Bölgedeki değişim ile Boğaçayı bilim insanları, kuş gözlemcileri ve fotoğrafçılarının ilgi odağı haline geliyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin Boğaçayı ekosistemini korumaya yönelik sürdürdüğü çalışmalar meyvelerini veriyor. Boğaçayı Bilim Kurulu tedbir kararlarıyla doğal şartlarına dönüş yapan bölgede oluşan adacıklar, sazlıklar ve sucul bitkiler farklı kuş türlerine yeni barınma alanları oluşturuyor. Kontrollü bir şekilde gelişen bu korunaklı alanlarda yuvalarını yapan kuş türleri bölgenin canlı popülasyonunu artırıyor. Kuş gözlemcileri tarafından 2021 yılından itibaren yapılan gözlemlerde bölgede 220 farklı kuş türü tespit edildi. Gözlemlemelerde dikkat çeken türler arasında Tarakdiş, Yelkovan, Ak Pelikan, Kızıl Gerdanlı Dalgıç, Kulaklı Batağan, Altın Yağmurcun, Kılıçgaga, Ak Kuyruklu Kızkuşu, Balık Kartalı, Çöl Kuyrukkakanı yer alıyor. Göçmen kuşlar ve bölgeyi doğal yaşam alanı haline getiren kuş türleri ile birlikte kuş çeşitliliğinin arttırdığını belirten uzmanlar Boğaçayı'nın titizlikle korunması gerektiğini söyledi. "Kuş gözlemcileri yoğun ilgi gösteriyor" Türkiye'nin birçok yerinde kuşlar ve yaban hayatı ekolojisi hakkında araştırmaları bulunan Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Erdoğan, Boğaçayı'nda sürdürülen araştırmalar ve gözlemlere ilişkin şu bilgileri verdi; "Büyükşehir Belediyemizin Boğaçayı için oluşturduğu bilim kuruluna araştırmalarımızla katılım ve destek sağlıyoruz. Boğaçayı için alınan tedbir kararlarıyla birlikte doğal oluşumlar belirmeye başlayarak bölge yeniden önemli bir kuş gözlem noktası haline gelmeye başladı. 2024 yılında 598, 2025 yılında ise 63 kez burada kuş gözlemi yapılmış. Bu süreçte çok kıymetli kayıtlar alındı. Boğaçayı'nın denizle bağlantısının olması çok önemli." Doğal bir laboratuvar Boğaçayı'nda artan kuş çeşitliliğini Antalya için bir kazanım olduğunu belirten Erdoğan, "Bu bölgeyi eğitim ve turizm açısından Antalya için önemli bir potansiyel olarak görüyorum. Anasınıfından başlayarak çocuklarımıza doğa sevgisi, çevre bilinci ve hayvan sevgisinin geliştirilebilmesi için doğal bir laboratuvar. Bu çeşitliliği tanıtarak onun korunmasını sağlayabiliriz. Alternatif turizm açısından kuş gözlemciliğinin Antalya turizmine katkı sunacağını düşünüyorum. Ülkemizde de kuş fotoğrafçılığı, kampçılığı her geçen gün gelişiyor. Bu amaçla kurulmuş STK'ların da buraya ilgisi artıyor. Burada alınan kayıtlar günden güne artıyor ve bu kayıtların birçoğu eBird internet sitesi üzerinden yayınlanıyor. Boğaçayı'nın doğal yapısı korundukça canlılık ve çeşitlilik artmaya devam edecektir" diye konuştu.

Hıdırellez: Doğanın Büyülü Uyanışı ve Hızır'a Adanan Ritüeller Haber

Hıdırellez: Doğanın Büyülü Uyanışı ve Hızır'a Adanan Ritüeller

Eski çağlardan bu yana insanlar bahar mevsimiyle doğanın uyanışını şenliklerle kutlarlar. Hıdırellez de bir mevsim/bahar bayramıdır. Bu bayramın ana karakterleri, Hızır ve İlyas’tır. İnanışa göre, Hızır âb-ı hayat suyunu içtiği için ölümsüzdür. Halk arasında Ledün İlmine vakıf olan bir peygamber ya da ilhamla Allah’tan gelen gizli bilgiye sahip olan bir veli olarak anılmaktadır. Hızır ve İlyas senede sadece bir gün buluşurlar. İşte o gece; 5 Mayıs’ı, 6 Mayıs’a bağlayan gecedir. İnsanlar öyle inanır ki bu mucizeye, bu geceyi kutsal sayarlar. Evlerine bereket dolsun, kısmetleri açılsın, hasatları ve hayvanları bereketli olsun, dilekleri gerçekleşsin, hastaları iyileşsin diye çeşitli ritüeller yaparlar. Hıdrellez gecesinin dışında da inanışa göre beklenmedik zamanlarda farklı şekillerde insanların karşısına çıkan Hızır, insanları sınar, yüreği temiz olan insanlara yardım eder. Hızır Kültünün Ortaya Çıkışı Bahara geçiş kutlamalarının kökenine bakıldığında eski çağlara kadar gitmek gerekir. Babil, Sümer, Hitit, Mısır, Anadolu, Mezopotamya, İran ve Yunanistan medeniyetleri incelendiğinde, bu topluluklarda inanılan kutsal güçlere, tanrı ve tanrıçalara kurbanların sunulması, ateş/tütsü yakılması gibi kutsallaştırılmış davranışların var olduğu görülmektedir. Sümer’de İnanna ve Dumuzi, Babil’de İştar ve Tammuz, Mısır’da İsis ve Osiris, Yunan’da Demeter ve Persephone buluşma mitleri doğanın uyanışının ve bereketin habercisi olmuştur. Bu buluşmalar şenliklerle kutlanmıştır. Mezopotamya inanışlarında Dumuzi (Sümer)/Tammuz (Babil) hayvanların, çobanların, ekinlerin koruyucusudur. Senenin yarısını yer altında geçiren bu tanrı, eşi İnanna/İştar ile buluşmak için yeryüzüne çıkarken doğa yeniden neşelenir. Bu buluşma bir nevi düğün gibi betimlenirken, dünyaya bahar gelir. Sümer Gılgamış Destanında insanüstü güce sahip olan Kral Gılgamış, yol arkadaşı Enkidu ölünce çok üzülür ve ölümsüzlük otunu aramaya çıkar. Yerini bilen tek kişi ise ebedî hayat süren Ziusudra (Sümer)/Utnapiştim’dir (Babil). Bu kişi, Hızır ile özdeşleştirilir. Mısır inanışlarında da kardeşi Seth tarafından öldürülen ve karısı İsis tarafından büyü ile canlandırılan Osiris’in dirilişi şenliklerle kutlanırdı. Şenlikler, Nil sularının çekilip, tohumların toprağa ekileceği dönemde yapılırdı. Yani yer altı tanrısı Osiris'in dirilişi bir nevi doğanın dirilişini sembolize ederdi. Yunan mitlerinde ise Zeus ile Demeter'in kızı olan Persephone (Kore), yeraltı Tanrısı Hades tarafından yer altına kaçırılır. Ölüler diyarının tanrıçası olur. Annesi bereket tanrıçası Demeter ile yılın yarı zamanını geçirmek için yeryüzüne çıkar. Kızına kavuşan Demeter sevincinden dünyaya baharı getirir, doğayı bereketlendirir. İskender Efsanesinde ebedî hayat suyunu arayan İskender, balığı canlandıran suyun aktığı çeşmeden su içen aşçısı Andreas’ı çeşmeyi tekrar bulamayınca denize atar. Bu efsanede Andreas, Hızır’ın özellikleriyle anılır. Türklerin geleneksel eski dini Tengrizm’de de Gök Tanrı, insanlara iyilik etmesi için aksakallı bir ihtiyar olarak tasvir edilen Boz Atlı Yol İyesi olarak anılan koruyucu bir ata ruhunu görevlendirir. Türklerin İslamiyet’e geçişi ile birlikte İslam kültüründe benzer özelliklerle tasvir edilen Hızır, Boz Atlı Yol İyesi’nin yerini alır. Oğuz Kağan Destanında Oğuz Kağan’a bir erkek bozkurt yol kılavuzluğu eder ve kaybolur. Bu kurt, Hızır olarak anılır. Dede Korkut, Manas Destanı gibi birçok halk anlatılarında da Hızır’ın adı pek çok yerde geçer. Kuran’da Kehf suresinde Hz. Musa ile “kullarımızdan bir kul” ifadesiyle tanımlanan bilge, Hızır olarak yorumlanmaktadır. Tasavvufta abdalların reisi olarak anılan Hızır, Alevi-Bektaşi kültüründe on iki posttan/makamdan “mihmandar” postunun sahibidir. Yine Alevi-Bektaşi kültüründe kırmızı atı olduğuna inanılan Düzgün Baba, insanlara ihtiyaç duyduklarında yardım eder. Mevlana da Şems’i, ikinci Hızır olarak tanımlar. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, İlyas’ın karada insanlara hizmet ettiğini, Hızır’ın ise denizde hizmet ettiğini yazar. Müslüman ve Hristiyanların birlikte yaşadığı dönemlerde kültürel etkileşimler olurken, halk inanışların da Circis (Cercis/Curcis) peygamber ile karıştırılan Aziz George (Georgios/Georges) ve yaptığı iyiliklerle anılan Aziz Nikolaos Hızır kültüyle özdeşleştirilir. Hristiyanlık dünyasında Paskalya ve Aya Yorgi, Yahudilikte Pesah adıyla anılan mevsim kutlamaları da İslam kültüründe Hızır ve İlyas karakterlerine dair yapılan kutlamalarla aynı görevi üstlenir. Yahudi Efsanesinde Yeşua’ya yoldaşlık eden İlya peygamber, Hızır gibi bir takım gizemli işler yaparken betimlenir. Hıdırellez Kutlamaları   Hıdırellez gecesi gelmeden önce kınalar yakılır, evler temizlenir, temiz kıyafetler hazırlanır. Bazı yörelerde Hızır orucu tutulur. Hıdırellez günü eş-dost buluşmalarında yenmesi için pilavı, çörek, börek, sütlaç gibi yiyecekler hazırlanır. Hıdırellez günü ise ev temizlenmez, dikiş dikilmez, tarla sürülmez, çamaşır yıkanmaz, ağaç kesilmez. Hıdırellez günü sabah erkenden pencereler ve kapılar açılır. Bereket ve sağlık duaları edilir. O gün mezarlıklar ya da türbeler ziyaret edilir. Hızır’ın uğradığı düşünülen “Hızır kapısı” adı verilen kale, yatır gibi yerlere ya da Hızır’ın İlyas ile buluştuğu düşünülen yeşillik kırlara akrabalar ve komşularla gidilir. Bazı yörelerde Hızır hakkı için Hızır kapılarında kurbanlar kesilir. Topluca eğlenceler yapılır. Hıdırellez’in sembolü haline doğanın yeniden canlanması simgeleyen bir ateş yakılır. Geçmiş yılın rehavetini üstünden atmak için ateşin üstünden atlanır. Hıdırellez Ritüelleri Bereket ve şans için Hıdırellez gecesi tepsi içine çeşitli tahıllar, ekmek ve su bırakılır. Dolaplar, yağ kapakları, un çuvalları, kapı, pencere, ambar, cüzdan ve yiyecek kapılarının ağzı bereketli olsun diye açık bırakılır. Köylerde Hıdırellez günü sabah namazı kılınıp, tarlalar dolaşılır ve ambara/depolara gelinip bereket dilenir. Kuraklık var ise yağmur duası yapılır. Gün doğmadan çiçek ve otların üstündeki çiğler toplanarak sütün içine koyup, süt mayalanır. Karınca yuvasından toprak alınıp, toprak kesesi yapılır. Kese mutfağa konur. İçinde para olan keseler gül dalına asılır. Pencere önlerine para bırakılır. Ertesi gün para alınıp, cüzdana konur ve yıl boyunca harcanmaz. Sağlık, şifa ve güzellik için gece gül dalına eşyalar asılır ve sabah giyilir. Gece bir kovaya su konur, sabah bu su ile yıkanılır. Bazı yörelerde bu suya toplanan çeşitli konur ve kaynatılır. Hıdırellez sabahı su kenarına gidilir, el ve yüz yıkanır. Ya da su eve getirilir banyo yapılır. Yine güzelleşmek ya da vücuttaki hastalıklarından kurtulmak için sabah bitkilerin üstünden çiğ toplanır, banyo suyuna karıştırılır. Hastalar yeşil alanlara çıkarılır, yerde çimenlerin üzerinde yuvarlanır. Hastalıklardan kurtulmak için ağaca salıncak kurulup sallanılır. Dileklerin tutması için dilek tutulan nesnenin resmi kağıda çizerek bir gül ağacının dalına asılır. Gün doğmadan dilek kağıtları nehre, denize veya dereye atılır. Yine gül ağacının altına dileği tutulan ev gibi unsurların maketleri yapılır ya da çizilir. Çocuk sahibi olmak isteyenler beşik yapıp içine bebek bırakır. Dilek tutularak ağaç etrafında dönülür, mum yakılır. Ağaçlara dilekler ile bez parçaları bağlanır. Talih ve kısmet açmak için evlenme çağına gelen kızların başlarında kilit açılır, evde olan sandık kapakları açık bırakılır. Kızların baş örtülerine gül yağı dökülür. Bir başka ritüelde niyet küpü hazırlanır, evlenmek isteyenler içine takılarından koyar. Küp sabaha kadar gül ağacı dibinde bekletilir. Ertesi sabah maniler ile küp açılır. Kısmeti kapalı olduğu düşünülen kişi odaya kitlenir. Sabah genci odaya kilitleyen kişi namaz kılıp, kısmeti açılsın diye dua edip evlenmesi istenilen kişinin oda kapısının kilidini açarak uyandırır. Genç kızlar yatarken evlenme niyeti edip yatarlar. Şanslı iseler Hızır rüyalarında evlenecekleri eşlerini gösterir. Bazı yörelerde kısmet için tuzlu ekmek pişirilip, bacaya/çatıya bırakılır. Kötü enerjiden korunmak için ahır ve ev kapılarına, pencerelere ısırgan otu yada yeşil bitkiler asılır. Bütün senenin kötü enerjisinden ve günahlardan arınmak için eski eşyalardan büyük bir ateş yakılır ve üzerinden atlanır. Bazı yörelerde 41 nohut gibi bakliyat 41 adet “Ayetel-kürsü” okunarak dileklerle toprağa gömülür. Gayb Aleminden haber almak için açılacak göğü görmek için gece uyunmaz. Gökyüzünde ışık beliren yerde para olduğuna inanılır. O gece görülen rüyalar haberci rüyalardır.   Dilek tutmak, sağlıklı olmak, gayb’dan haber almak, berekete sahip olmak, güzelleşmek gibi amaçlarla yapılan ritüeller Türk Dünyası’nda ve Anadolu’da farklılık gösterse de amaçlar ortaktır: mucizeye şahit olmak. Ledün ilmine hakim olan Hızır, bu ritüellere cevap verir mi bilinmez ancak, Hızır inanışı toplumları birleştiren bir kültürel miras olarak nesilden nesle aktarılmaktadır. Bu sebeple önemi itibariyle Hıdırellez kutlamaları, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'nde de yer almıştır.  Hızır, bu yazıyı okuyan herkesin dileklerine yoldaş olsun. Hoş geldin Bahar…   Prof. Dr. Özlem GÜZEL Akdeniz Üniversitesi, Turizm Fakültesi ozlemguzel@akdeniz.edu.tr

Antalya’da Sağlığa Dev Yatırım: 900 Yataklı Hastane Haber

Antalya’da Sağlığa Dev Yatırım: 900 Yataklı Hastane

ANTALYA (İHA) - Akdeniz Üniversitesi'nde sağlık hizmetlerini güçlendirecek yeni hastane projesi hızla ilerliyor. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, 900 yataklı hastanenin tamamlanmasıyla birlikte yoğun bakım kapasitesinin 120’den 330’a çıkacağını belirterek, Antalya’daki yatak sıkıntısının büyük ölçüde hafifleyeceğini açıkladı. Yeni hastane binasının inşaat sahasında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Özkan, projenin sağlık alanında önemli bir dönüşüm yaratacağını ifade etti. "1,5 YIL İÇİNDE SAĞLIK ALANINDA CİDDİ FERAHLAMA SAĞLANACAK" Prof. Dr. Özkan, hastane inşaatının 2024 sonunda ihale edilerek hızla başladığını ve 18 ay içinde tamamlanmasının hedeflendiğini söyledi. Yeni hastanenin 2026 ortalarında hizmete açılacağını belirten Özkan, özellikle mevcut hastane binasının eski olması ve depreme dayanıklılık sorunları yaşanması nedeniyle bu projenin kritik öneme sahip olduğunu dile getirdi. Yeni hastanenin 900 yatak kapasitesine sahip olacağını aktaran Özkan, yoğun bakım yatak sayısının da 300’e yaklaşacağını belirtti. Antalya’da uzun süredir yoğun bakım yatağı sıkıntısı yaşandığını hatırlatan Özkan, "Yoğun bakım yatakları Antalya'ya yetmiyordu. Hatta birçok sıkıntılı durum yaşadık. Bu anlamda Akdeniz Üniversitesi'nin yeri çok başka, en komplike hastalara Akdeniz Üniversitesi hastanesi bakıyor. Bu tartışmasız bir gerçek. Birçok şehirden hasta geliyor ve çoğu da yoğun bakım ihtiyacı olduğu için geliyor. Bu anlamda umuyorum ki, sağlık sektöründe 1 buçuk yılın sonunda çok ciddi bir ferahlama sağlanacak" dedi. SAĞLIK TURİZMİNE KATKI SAĞLAYACAK Yeni hastanenin sadece sağlık alanında değil, turizm sektöründe de önemli bir rol oynayacağını ifade eden Özkan, sağlık turizminin gelişmesine katkı sunacaklarını belirtti. Hastaların sadece tıbbi hizmet almak değil, aynı zamanda konforlu bir ortamda tedavi görmek istediğini vurgulayan Özkan, yeni hastanenin bu beklentiyi karşılayacağını söyledi. ÇEVRECİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR HASTANE MODELİ Yeni hastane binasının sürdürülebilir ve çevreci bir yapıda inşa edildiğini belirten Özkan, enerji ve su kullanımının en ideal şekilde planlandığını, yağmur suyunun değerlendirileceğini ve inşaat sırasında çıkan taş ve toprağın farklı projelerde kullanılacağını aktardı. Özkan, "Her yönüyle yeşil bir hastane olacak. Alan kullanımı da çok verimli bir şekilde planlandı, gereksiz ölü alanlar olmayacak. Böylece hem fonksiyonel hem de ekonomik bir yapı ortaya çıkacak" dedi. ÇOCUK HASTANESİ DE GÜNDEMDE Mevcut hastane binalarının bir kısmının yıkılacağını, bazı bölümlerinin ise revize edilerek değerlendirileceğini belirten Özkan, Antalya’da büyük bir eksiklik olan çocuk hastanesinin de planları arasında olduğunu açıkladı. Antalya gibi büyük bir şehirde çocuk hastanesinin olmamasının büyük bir eksiklik olduğunu belirten Özkan, yeni projeyle bu ihtiyacı da gidermeyi hedeflediklerini aktardı. Yeni hastane tamamlandığında Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nin toplam yatak kapasitesi bin 200’den 2 bin 100’e, yoğun bakım yatak sayısı ise 330’a çıkacak. Hastane inşaatının devlete büyük bir tasarruf sağlayacağını vurgulayan Özkan, alınan bütçenin en verimli şekilde kullanıldığını ve en işlevsel hastanenin inşa edilmekte olduğunu belirtti. "18 ay sonra bu hastaneyi hizmete açtığımızda bunun faydalarını hep beraber göreceğiz" sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Akdeniz Üniversitesi'nden Sağlık Turizminde Yeni Adım: 3 Dilde Eğitim Verilecek Haber

Akdeniz Üniversitesi'nden Sağlık Turizminde Yeni Adım: 3 Dilde Eğitim Verilecek

Antalya, Türkiye’nin önde gelen turizm merkezlerinden biri olarak, sağlık turizmini geliştirme yolunda önemli bir adım atıyor. Akdeniz Üniversitesi, Ticaret Bakanlığı’nın desteği ile sağlık turizmi alanında eğitim ve yabancı dil kursları sunmaya hazırlanıyor. Bu eğitimler kapsamında İngilizce, Almanca ve Rusça olmak üzere üç dilde yabancı dil eğitimi verilecek. Sağlık sektöründeki profesyonellere yönelik hazırlanan bu kapsamlı program, sağlık turizmi kuruluşlarının ve aracılık hizmetlerinin istihdam ettiği çalışanlara yönelik olarak düzenleniyor.  BAKANLIK TEŞVİKİ İLE SAĞLIK TURİZMİ EĞİTİMİ Akdeniz Üniversitesi Sağlık Turizmi ve Talassoterapi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi (SATTMER) Müdürü Doç. Dr. Yakın Ekin, 2022 yılında Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan hizmet ihracatına ilişkin karar doğrultusunda imzalanan protokol ile sağlık turizmi ve dil eğitimi vereceklerini belirtti. Ekin, bu eğitimin Ticaret Bakanlığı teşviki ile sunulacağını ve özel şirketlerin ya da diğer kurumların eğitimlerinden farklı olarak teşvik desteği alacağını vurguladı. Eğitimlere katılan ve başarı gösteren personelin eğitim masraflarının yüzde 60’ının Ticaret Bakanlığı tarafından iade edileceğini belirten Ekin, bu teşvikin sağlık turizmine yönelik önemli bir adım olduğunu ifade etti. YÜZ YÜZE VE UZAKTAN EĞİTİM SEÇENEKLERİ Sağlık turizmi eğitiminin detaylarını açıklayan Doç. Dr. Ekin, 2018 yılından beri bu alanda eğitim deneyimleri olduğunu söyledi. Ekin, "Biz bu eğitimi merkez olarak uzun zamandır yapıyoruz. İmzaladığımız protokol ile Ticaret Bakanlığından 17 Ekim’de onay geldi. Hazırlıklarımızı yapıyoruz. 2025 yılı itibarıyla eğitim duyurularımızı yapacağız. Eğitimlerimiz toplamda 62 ders saati, yaklaşık 6 hafta sürecek. Katılımcılar programa göre uzaktan eğitim, yüz yüze eğitim ya da ikisini birden tercih edebilir. Tüm Türkiye genelinden katılımcılara açığız. Sağlık Turizmi yetki belgesi olan kuruluşların çalışanları başvurabiliyor. Bireysel başvuruya da açık ama teşvik kapsamında değil" diye ekledi. SAĞLIK TURİZMİNDE NİTELİKLİ PERSONEL İHTİYACI Sağlık turizminin yüksek gelirli turist grubuna hitap ettiğini vurgulayan Ekin, bu alanda nitelikli personele ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. Geleneksel turizme kıyasla sağlık turizmi turist başına daha fazla gelir getirmekte ve Antalya gibi turizm merkezleri için cazip bir alternatif oluşturmaktadır. Ekin, sağlık turizminin mevsimsellikten bağımsız olması ve turizmi 12 aya yayması açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Ayrıca, "Turizm türlerinin çeşitlendirirken de nitelikli personele ihtiyacımız var. Yabancı dil bilmek, mesleki terminolojiye, yasal boyutlarına hakim olmak lazım. Bu nedenle bu eğitim çok önemli” ifadelerini kullandı. ÜÇ DİLDE EĞİTİM İMKÂNI Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Kemal Demir, sağlık turizmine yönelik dil eğitiminin İngilizce, Almanca ve Rusça olarak sunulacağını açıkladı. Bu eğitim programının, katılımcılara mesleki terminoloji bilgisi ve yabancı dil becerilerini kazandırmayı amaçladığını ifade eden Demir, seviyeye göre gruplar oluşturulacağını ve eğitimlerin sınıfın seviyesine uygun olarak şekillendirileceğini belirtti. Bu şekilde sağlık turizmi alanında yetkin yabancı dil bilgisine sahip personellerin yetiştirilmesi hedefleniyor.

AÜ Turizm Fakültesi, alanında tercihte birinci sırada yer aldı Haber

AÜ Turizm Fakültesi, alanında tercihte birinci sırada yer aldı

Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesi, 2017 yılından itibaren ÖSYM-YKS sonuçlarına göre Türkiye'deki tüm turizm fakülteleri arasında tüm bölümleri ile birinci sırada yer aldı. Fakültede bulunan bölümler son açıklanan YKS sonuçlarına göre Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü 427,626, Turizm İşletmeciliği İngilizce Bölümü 323,467, Turizm İşletmeciliği Türkçe Bölümü 300,578, Turizm Rehberliği Bölümü 402,996, puanlarla tercih edilerek Türkiye'de en yüksek puanla tercih edilen Turizm Fakültesi oldu. Turizm Fakültesi eğitim kalitesiyle Türkiye'nin öncü fakülteleri arasında yer alıyor. Eğitim müfredatı, BM Dünya Turizm Örgütü'nün Küresel Etik İlkeleri'ne uygun olarak hazırlanmış ve Turizm İşletmeciliği Bölümü, Türkiye'de tek olan Turizm Eğitiminde Kalite (TedQual) uluslararası akreditasyonuna sahip. Bugüne kadar 6884 mezun vermiş Fakültenin halihazırda lisans düzeyinde 1814 öğrenci bulunuyor. Fakültenin sunduğu 7+1 eğitim modeli, Türkiye turizm eğitiminde bir ilki temsil ediyor. Bu model kapsamında, Turizm İşletmeciliği zorunlu, Gastronomi ve Mutfak Sanatları isteğe bağlı olarak 7+1 eğitim modelini uyguluyor. Öğrenciler dört yıl süren eğitim süreçlerinde 3,5 yıl teorik ve pratik eğitim alırken, son yarıyılda turizm sektöründe işyeri eğitimi (turizm intörn) yapma fırsatı buluyor. Böylece öğrenciler, akademik bilgilerini gerçek iş ortamında uygulama şansı yakalıyor. Fakülte, öğrenci merkezli eğitim anlayışını benimseyerek aktif öğrenme yöntemleri kullanıyor. Uygulama alanları, laboratuvarlar, küçük grup çalışmaları ve teknik geziler gibi çeşitli yöntemlerle öğrencilerin öğrenme süreçlerini destekliyor. Ayrıca, Uluslararası Turizm Karikatürleri Yarışması ve Türkiye Turizmi'nde 150. Yıl gibi sergilerle sanatsal öğrenme faaliyetleri gerçekleştiriyor. Eğitim-öğretim süreçleri içinde öğrencilerin teorik bilgilerini pekiştirebilmelerine yardımcı olacak Kültür ve Turizm, Gastronomi ve Animasyon Öğrenci Toplulukları öğrencilere hem sosyalleşme hem de mesleki becerilerini geliştirme imkanı sunuyor. Mezunlar, otelcilik, seyahat acenteciliği, havayolu şirketleri gibi çeşitli turizm sektörlerinde yöneticilik ve uzmanlık pozisyonlarında görev alıyor. Ayrıca, lisansüstü düzeyde yüksek lisans ve doktora programları da sunulmakta olup, bu programlar yüzde 100 Türkçe ve İngilizce olarak iki ayrı dilde eğitim imkanı sağlıyor. Fakülte, uluslararasılaşma yönündeki çabalarını sürdürüyor. Almanya ile yapılan ZİHOGA sözleşmesi sayesinde, öğrenciler her yıl sınırsız kontenjanla Almanya'da işyeri eğitimi alabiliyor. Ayrıca, Erasmus Programı, Mevlana Değişim Programı ve Freemover aracılığıyla öğrenciler, AB ülkeleri ve dünya genelinde çeşitli öğrenim fırsatlarından yararlanabiliyor. Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesi, dünya çapında bir liderlik vizyonu ile hareket ederek hem ulusal hem de uluslararası alanda turizm eğitiminin kalitesini artırmaya devam ediyor.

AÜ'de yılın ilk 6 ayında 62 ülkeden bin 760 yabancı hasta tedavi edildi Haber

AÜ'de yılın ilk 6 ayında 62 ülkeden bin 760 yabancı hasta tedavi edildi

Antalya'da sağlık turizminde gösterilen başarıya Türkiye'de ilk kez yapılan organ nakilleriyle büyük katkı sunan Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, 2024 yılının ilk 6 ayında 62 ülkeden bin 760 yabancı hastanın tedavisini sağlayarak sağlık turizminden 22 milyon gelir elde etti. Gelen hasta ve yakınlarının sadece üniversiteye değil Antalya ekonomisine de katkısı olduğunu söyleyen Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Dünyadaki ilk rahim nakli, ilk kol nakli, ilk yüz nakli Akdeniz Üniversitesi'nin bir marka değeri olmasını sağladı. 4 yıllık süreçte 1 buçuk milyon geliri 42 buçuk milyona çıkardık" dedi. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan sağlık turizmi ile ilgili İHA muhabirine önemli açıklamalarda bulundu. Akdeniz Üniversitesi olarak sağlık turizminin öneminin farkında olduklarını ve sağlık turizmini geliştirmeye yönelik projelere öncelik verdiklerini söyleyen Rektör Özkan, pandemi dönemine rağmen geçen yıllarla kıyaslandığında sağlık turizminde artış yakaladıklarını ifade etti. Sağlık turizmi için Akdeniz Üniversitesi hastanesi ve Antalya'nın biçilmez bir kaftan olduğuna değinen Prof. Dr. Özlenen Özkan, üniversite hastanesinin kendisi göreve gelmeden önce gelirinin 1 buçuk milyon TL civarında olduğunu dile getirdi. 4 yıllık süreçte sağlık turizminden 42 buçuk milyon TL gelir Prof. Dr. Özlenen Özkan, şu ifadelere yer verdi: “Akdeniz Üniversitesi'ne 2020'de göreve geldik, dört yıl önce sağlık turizminde kazanç 1 buçuk milyon TL civarıydı ve bunun az olduğuna karar verdik. Çünkü Akdeniz Üniversitesi ve Antalya özellikle sağlık turizmi için biçilmez bir kaftan, direkt çok fazla uçak var ve bilinen bir konum. Dünyadaki ilk rahim nakli, ilk kol nakli, ilk yüz nakli Akdeniz Üniversitesi'nin bir marka değeri olmasını sağladı. Organ nakillerimiz, onkolojik tedaviler de bunu destekledi. Bu anlamda bizi bir buçuk milyon TL gelir tatmin etmedi. 4 yıllık süreçte 1 buçuk milyon geliri 42 buçuk milyon TL'ye çıkardık. Koronavirüs döneminde bile yurt dışından hasta kabul ettik ve hastalarımızı sağ salim yurt dışına şifa ile gönderdik." En çok Rus hastalar geldi Akdeniz Üniversitesi hastanesine hem yurt dışından hem Türkiye'nin birçok yerinden hastanın tedavi olmak için geldiğinin altını çizen Özlenen Özkan, 2024 yılının ilk 6 ayında 62 ülkeden bin 760 vatandaşın tedavi edildiğini belirtti. Özkan, “İlk altı ayda 22 milyon TL'nin üzerinde gelir elde ettik, geçen seneyi geçeceğimizi varsayıyoruz. Bu anlamda hedefimiz daha da yüksek, 120 - 150 - 200 milyon TL neden olmasın, hedefimiz bu sayıları artırmak. En çok gelen hastalar Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Kazakistan, Almanya ve İngiltere'den. En çok hizmet verilen branşlar ise onkoloji, onkolojik cerrahi, plastik cerrahi, kadın doğum ve göz hastalıkları. Akdeniz Üniversitesi'nin çok ciddi bir alt yapısı var, hiçbir hastayı tedavi edemeyiz diye göndermedik. Akdeniz Üniversitesi referans bir üniversite. Hastalarımıza aynı zamanda bir memnuniyet anketi yapıyoruz, memnuniyet konusunda da hiçbir sıkıntı yok” diye konuştu. Akdeniz Üniversitesi, Türkiye'nin borçsuz birkaç üniversite hastanesi arasında Bir dönem borçlarıyla anılan Akdeniz Üniversitesi hastanesinin Türkiye'de borcu olmayan birkaç hastane arasına girdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Özlenen Özkan, 4 senede elde ettikleri 42 buçuk milyon gelirin hastane bütçesine ciddi bir katkı sunduğunu ifade etti. Özkan, şöyle devam etti: “42 buçuk milyon gelir, bütçemize de ciddi bir katkı sağlıyor. Çünkü devlete yük değil, SGK ile hiçbir alakası yok, sıcak para. Aldığımız malzemeleri sıcak parayla hemen o an da alıyoruz, vadeli almaktansa uygun fiyatta oluyor. Aynı zamanda sağlık turizmi hastası uzun süre kalan hasta ve tek başına gelmiyor. Ev tutuyorlar ya da bir otelde kalıyorlar, taksi kullanıyorlar, restoranlarda yemek yiyorlar, alışveriş yapıyorlar, sadece otele girip çıkan turistler gibi değil, çok ciddi bir katkısı oluyor ve buraya parası olan zengin hasta geliyor. Devlete yükü yok ve birçok yerde de ekstra katkısı oluyor. Turizm masasından biraz daha farklı, maddi olarak daha ciddi katkısı olduğunu görüyorum." Yabancı hastaya kadavradan nakil yapılmıyor Yabancı hastalara yapılan organ naklinin de canlı donör olmadan yapılmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Özlenen Özkan, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Yabancı hastalarda organ naklini canlı donörü ile gelen hastaya yapıyoruz, kadavradan hiçbir şekilde yabancıya yapılmaz, kadavradan Türk'e yapılır. Bu ayrımı da gözetmek lazım. Kadavra Türk hastanın hakkı, bu anlamda karaciğer, böbrek, rahim nakli için canlı donörle gelen hastalara canlıyla beraber iki ameliyat yapıyoruz. Canlıdan alıyoruz ve ihtiyacı olan hastaya naklediyoruz. Bu hem tecrübe açısından çok kıymetli, hem de ciddi bir para girişi oluyor kuruma.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.