
Paris’in en popüler semtlerinden Montmartre, son dönemde “aşırı turizm” baskısı altında. Bölge sakinleri, artan ziyaretçi yoğunluğunun yaşamlarını zorlaştırdığını ve semtin “Disneyleştiğini” söylüyor. Sacré-Cœur Bazilikası’nı yılda 11 milyondan fazla kişinin ziyaret etmesiyle, bakkal ve fırın gibi yerel esnaf yok olurken yerlerini hediyelik eşya dükkânları, dondurmacılar ve kısa süreli kiralık evler aldı.
AP News'a konuşan, Montmartre’de yaşayan Olivier Baroin de bu baskı nedeniyle semti terk etmeye hazırlanıyor. 15 yıl önce taşındığında kendini bir köyde yaşıyor gibi hissettiğini söyleyen Baroin, artık ne komşuluk ilişkilerinin kaldığını ne de temel ihtiyaç dükkânlarının olduğunu belirtiyor. Engelli olduğu için araçla ulaşım kısıtlamalarının hayatını daha da zorlaştırdığını vurgulayan Baroin, dairesini satışa çıkardığını açıkladı.
Semtte yaşayan diğer sakinler de dar sokaklarda selfie çeken kalabalıklar, turlarla gelen gruplar ve gürültülü kafelerin yaşam alanlarını işgal ettiğini belirterek protesto başlattı. Balkonlara asılan pankartlarda “Montmartre tehlikede, sakinler unutuluyor mu?” yazıyor. Louvre Müzesi’nde personelin aşırı kalabalık nedeniyle greve gitmesi de Paris’in turizm baskısını gösteren bir diğer örnek.
Avrupa genelinde de benzer bir huzursuzluk var. Barselona’da binlerce kişi kruvaziyer gemileri ve kısa süreli kiralamaları protesto etmek için sokaklara çıktı; Venedik günübirlik ziyaretçilere giriş ücreti uygulamaya başladı; Atina’da ise Akropolis’e günlük ziyaretçi kotası getirildi.
Paris'te Louvre Müzesi çalışanları da geçtiğimiz ay, aşırı ziyaretçi nedeniyle günler ve saatlerin düzenlenmesi talebiyle iş bıraktığını duyurmuştu.
Uzmanlar, bu tepkilerin Avrupa’nın büyük kentlerinde “yerel yaşam hakkı” tartışmasını giderek büyüttüğünü vurguluyor.
Paris yönetimi, kısa süreli kiralamalara yönelik kısıtlamalar getirerek denge kurmaya çalışıyor. Ancak artan küresel turizm trendleri karşısında asıl soru, Montmartre ve benzeri tarihi semtlerde hâlâ yerel halk için alan kalıp kalmadığı.